Sunday, September 20, 2015

Müthiş Nedir ve Kime Denir?

Selam güzel ve tabii ki müthiş insanlar!

Hızlı hızlı hızlı, vaktimiz çok az! Hemen anlatmam gerek!
Babam okulumda müdür yardımcısı olduğu için anasınıfına iki sene gittim. Tabii sebebi sadece babamın müdür yardımcısı olması değildi, annem daha rahat etsinmişti yeni doğan kardeşimleydi. 
Daha 4 yaşında bile olmadan minik Ati babasıyla düşünce anasınıfı yollarına, aslında anlatabilmek için "iki sene anasınıfına gittim" cümlesinden çok daha fazlasına ihtiyaç duyulacak hikayeler ortaya çıkageldi çıkayazdı çıktı. 
İlk sene çok güzeldi. Henüz 5 yaşıma basmamışım yani zaten o yaşta herhangi bir şeyler ne kadar kötü olabilir ki? Aşık olduğum kız, canım arkadaşlarım, sınıfta kutlanan doğum günüm ve tenefüslerde üst sınıftaki güzel kızlar tarafından ellerinden tutulup sürekli gezdirilmek istenen çocuk olmak harika bir şeylerdi. Hayatım inanılmaz bir mükemmellikte ilerliyordu. Hatta sanırım hayat amaçlarıma daha 4 yaşımdayken ulaşmıştım, çok mutluydum ve ötesi yoktu!

....

İlk sene bitti ve ötesi olduğunu yavaş yavaş öğrenmeye başladığım zamanlar yaklaşmaya başladı. Ben tabii ki önceden biliyordum anasınıfa devam edeceğimi, bunda kesinlikle bir sorun yoktu.
Başka bir sorunum vardı.
Artık beş yaşıma geliyordum.
Ve Oğullar ve Rencide Ruhlar’da bahsedilen “5 yaşından sonra insan çürümeye başlaaar!!!” dönemi bende de başlamak üzereydi! İlk felaket çanlarını duymam çok da gecikmedi!

...

Ben anasınıfına devam edeceğimi az önce söylediğim gibi biliyordum.
Fakat sahip olduğum bu bilgi konusunda ufak bir ayrıntı eksikti bende.
“Aşık olduğum kız ve canım arkadaşlarım da benimle beraber ikinci sene de anasınıfında olacaklar değil mi?” diye sorma ihtiyacı bile duymamıştım ve ikinci sene anasınıfımın ilk günkü dersi "Sorulması gereken soruların bazen sorulma ihtiyacı duyulmadan sorulması gerektiğini anlamak"tı benim için. 
Yıllar yıllar sonra sınıfa girmeden önce yere düşmüş olan bisküvilerimi masama koyup dışarı çıkıp geri döndüğümde onları yerinde görmeyince sıra arkadaşım Emre’ye ”Bisküviler yere düşmüşlerdi ama kimse ‘onlar yere düştü mü?’ diye sormadıkları için benim de herhangi bir uyarı yapmama gerek kalmadı” diyecektim. Sanırım hayatla olan 10 senelik gecikmeli rövanşımın sonucuydu bu minik şaka (evet çocuktum ve eğer çocuksanız bu şaka sayılır, diğer her şey gibi).

...

Müthiş iki sene geçirdim anasınıfında. 
Biraz daha açmam gerekirse: ilk sene yaptığım her şeyin aynısını ikinci sene de yaptım! Ama tabii ki arada farklı şeyler olmuyor değildi, mesela bu seferki anasınıfına gitmemde bir günün Yıldız öğretmenimin yanına gidip UHU istiyordum ve o da veriyordu ve ben de ısırıyordum sonra da ağlıyordum çok acı diye (evet bunu yıllar önce böyle anlatmıştım annemlere ama ben gizli gizli yapmış da olabilirim ama ben istedim ve o verdi diye hatırlıyorum, önemli olan nasıl hatırladığım). A tabi ki sadece farklı olan bu değildi ki; mesela oyun hamuru yemeyi öğrenmiştim sonracığıma daha yırtık kot modası gelmeden pantolonumda makasla delikler açmayı öğrenmiştim. 
İlk sene anasıfındayken Ertem dedemle satranç oynuyordum, ikinci sene anasınıfındayken ise bir haftasonu kardeşimle anasınıfında yalnız başıma kalıyor ve babam bizi yalnız bıraktığında oyuncakların üstüne işiyordum kardeşimle beraber (babam çay bardağı ile temizledi çişleri diye hatırlıyorum ama bu temizleme bilgisi de azıcık sallamasyon gibi dursa da dediğim gibi hatırladığım şey önemli). Kısacası normal şartlar altında, normal sınıflarda her geçen sene bir çocuğun yaptıklarının mantıksal açıklanma yüzdesi artarken; anasınıfında geçen her sene bu mantıksal açıklanma yüzdeleri azalıyor. Ama iki sene anasınıfı, çocuğunuza hayatı boyunca onunla beraber olacak bir SABIR bilinci de kazandırmıyor değil (boyadığımız bilgisayar çıktısı olan resimler bile geçen sene boyadıklarımın aynısıydı abi cidden şu anki sabır kabiliyetimi o seneye borçluyum demek).

...

Müthiş iki sene geçirdiğimi düşünmemin sebebi tabii ki uyku saatlerinde tüm zeki arkadaşlarım uyurken benim asla uyumayıp yorganın altından sınıfta olan bitenleri gözlüyor olmam veya tüm zeki arkadaşlarımın pijamalarını sabah okula gelirken pantolonlarının altlarından giyip paçalarını da çoraplarının içine sokmaları ve ben de öyle yapıcam diye annemle kavga etmem değildi (evet annem en sonunda izin vermişti bunu yapmama ama bu sefer de bana hiç de elit gelmediği için giymeyi reddetmiştim (Ah elitlikmiş ehehehe kerata deyip geçmeyin, elit gelmediği için sebze yemiyor olmam da aynı dönemde yoğunlaşmıştı).). “Yeni arkadaşlar, yeni insanlar”dı kesinlikle müthiş diye düşünme sebebim.

...

Yıllar sonra Faruk Demirbağ’dan mezun olurken “Burada 10 müthiş sene geçirdim” diye düşündüğümde yine arkadaşlarımı, öğretmenlerimi, yanımda olan herkesi düşünecektim. Yıllaaar yıllar sonrasında da Köy Hizmetleri’deyken günlük tutarken “Atakan bir gün herhangi bir sebepten dolayı yüzün asılır mutsuz olursan hatırla ki gelmiş geçmiş en 
müthiş lise hayatını yaşadın” yazarken de, aynı liseden mezun olurken yaptığım konuşmada da her zaman hep hep hep düşündüğüm şey aynıydı:
Müthiş insanlar var çevremde!

...

Eğer herhangi bir dönem, herhangi bir zaman, yapılan herhangi bir şey müthiş ise kesinlikle ve kesinlikle olay dahilinde bulunan insanlar müthiş oldukları için müthiştir.
Ailem, arkadaşlarım, öğretmenlerim, anasınıfım, ilköğretimim, lisem, dersanem...
Ve şimdiyse,
Üniversitem!
Müthiş bir üniversite hayatı yaşıyorum.
Tabii ki etrafımdaki müthiş insanlar sayesinde.
Birbirinden müthiş insanlar!
Her sabah çöp kutumdaki poşeti alan abladan, her karşılaştığımda sohbet ettiğimiz rektöre kadar.

...

Hayatım boyunca müthiş öğretmenlere denk geldim. Şu anda bulunduğum noktanın yüzde ellisini aileme, yüzde ellisini kendime borçluysam yüzde ellisini de onlara borçluyum (başarımı yüzde yüzelli olarak görüyorum deeeermişim, şaka şaka sadece matematiğe aşık olmamı sağlayan öğretmenlerime selam göndermek istedim). Şimdiye dek böyle öğretmenlere denk gelmişim, ne güzel mutluyum ne güzel mesudum canım öğretmenlerimle derkeeeen üniversitede de müthiş akademisyenlerle tanıştım!
Müthiş akademisyenler, müthiş arkadaşlar, müthiş insanlar insanlar derken bir de üstüne müthiş yeni girişliler geldi ehehehe tanından yenmez oldu canım okulum!

...

Neden yazdığımı unuttum.
Bundan sonra sık sık yazmaya başlayacağım demek için yazdım sanırım bu yazıyı.
Çünkü yazmadıkça çok konu birikiyor ve bir kere oturunca da bilgisayar başına hangi birini yazacağımı bilemeden bir bakmışım güle güle diyorum.

...

Evet bundan sonra sık sık yazacağım. Yaptıklarımı, düşündüklerimi, yaşadıklarımı daha sık ve daha ayrıntılı paylaşacağım.
Minik bir merhaba ve kocaman bir teşekkür sayılsın bu yazım,
Yaşamımda irili ufaklı, kocamanlı minicikli yer almış ve bana müthiş bir hayatım var dedirten müthiş insanlara!

...

Bu arada 10 günde 20 binden fazla tıklanan (evet yeni rekorumdur kendisi) canım yazıma henüz göz atmadıysanız linkini şöyle yavaşça bırakayım şuraya:
http://myweb.sabanciuniv.edu/suchas/2015/07/01/sabancili-olmak/

Diğer blog adresimin de ahmetatakandemir.blogcu.com olduğunu hatırlatayım.

...

Bu sayfalarda daha sık, daha bol, daha çok görüşmek dileğiyle,
En kocamanından güle güle!

...

20 Eylül gecesiydi ve mekatronik 2.sınıftaydın ve Pendik Sahil'de salondaki masadaydın (bu not kendime)
Atakan (evet bildiniz! ben yazdım yazıyı)



...
Dipnot: Müthiş kelimesi, tanımaktan ve birlikte vakit geçirmekten zevk duyulan kişiler için kullanılan bir sıfattır ve harika olma derecelerinden en yüksek mertebeye sahip olandır.